Kitapta, çok küçük yaşta hem öksüz hem de yetim kalmış bir gencin iç burkan öyküsü anlatılıyor. Annesini hiç görmemiş, babası da onu bırakıp gitmiş… Edirne’de dedesinin yanında büyümüş. 70’li yılların parasız pulsuz yıllarında, büyük bir azim göstermiş ve Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden biri olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanmış. Bu kadar acının ve yalnızlığın içinde, bazı şeylerin, istenildiğinde başarılabileceğini kanıtlamış.
Herkesin itip kaktığı, ‘Ondan hiçbir şey olmaz!’ dediği bir çocuğun akıl almaz azminin kitabı bu… Birçok kişi kendi hayatından kesitler bulacak içinde. Zira yazar, yapmış olduğu betimlemelerle okuyucusunu bir yandan tarihin derinliklerine batırıyor, diğer yandan hüznün ve coşkunun doruklarına çıkarıyor.
Romanın başkahramanı olan Mustafa, dedesi Niyazi Bey’in yanında büyüyor. Okul zamanında ise teyzesi Emine ve eniştesi Necat’ın yanında yaşamak zorunda kalıyor, ama bu yıllar onun için pek de kolay geçmiyor. Çünkü onların yanında kendini ‘misafir’ gibi hissediyor. Ona böyle hissettiriliyor. Ama onu tek etkileyen şey bu değil. Mustafa’nın çocukluk arkadaşı Ayhan’ın ölüm haberi de onu derinden sarsıyor. Ev, okul, sokaklar, arkadaşlar, akrabalar, İstanbul, Edirne’ye özlem… Birçok hayat içinde yalnızlık, kalabalık içinde ıssızlık ve umut!
Ramis Çınar’ın kendi ifadesiyle ‘anlam arayışı’ içeren ‘Aşk, Hayat ve Arayış’, insanı içine çekmeyi ustalıkla başaran, sürükleyici ve zaman zaman kendinizi sorgulatan, bazen hüzün, bazense mutluluk veren, beğenerek okunacak türden bir roman.
İşte kitaptan küçük bir kesit: “Bu mahallede Osmanlı dönemi ve sonrasında yapılmış evler bir aradaydı. Uzun yıllar doğanın yıpratıcı etkilerine maruz kalan ahşap evler çürüyor, çatıları çöküyor, eğriliyor ve dağılıyordu… Çöken, yıkılan veya yanan bir evin yerine yığma tuğladan derme çatma binalar inşa ediliyordu… Yapılaşma anlayışının değişmesinde 93 Harbi’nde Rus, Balkan Savaşı’nda Bulgar, 1. Dünya Savaşı sonrasında Yunan işgaline uğramasının payı büyüktü.”